TÜRK SİYASİ TARİHİNDE DARBELER

Yayınlama: 20.11.2022
A+
A-

 

Kurtuluş savaşının kazanılmasının ardından cumhuriyetin ilkleri temellendirildiği Türkiye Büyük Millet Meclisinde çok partili sistem,  Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF 1924-25) ve Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF 1930) ile başlıyor, lakin bu partilerin ömürleri çok kısa sürüyordu.. sonrasında Milli Kalkınma partisi 1945 yılında Nuri Demirağ tarafında kuruluyor ve Şükrü Saraçoğlu’nun başvuruyu onaylaması ile1946 seçimlerine ilk kez çok partili olarak giriliyordu. 1958 yılında son genel kurulunu toplamadığı için fesih edilene kadar olan seçimlerde bir varlık gösteremiyordu. 1946 yılında CHP içinde liberal değişiklikler isteyerek muhalefet eden Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan patilerinden istifa ederek 7 Ocak 1946 yılında Demokrat Partiyi kuruyordu. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisinden sonra yeni rejimin, seçimleri kazanan ilk partisi oluyordu.

 

Aslında her şey burada başlıyordu. 1950 seçimlerini yüzde 53 oyla kazanan Demokrat Parti bir sonraki seçimde yüzde 57 oy oranına çıkıyordu. Halkın teveccüh gösterdiği seçimle iktidar yaptığı bir partiye bir yerlerden başlayıp hızla yayılan eleştirilerde hız kazanmaya, bir takım suçlamalar zamanın basılı yayın organlarında boy göstermeye başlıyordu. Türk siyasi tarihi daha 14 yıl önce çok partili sistemi hayatına eklemişken, yeni bir terimi de 14 yıl sonra ekliyordu ve bunun adı “Darbe” idi. Darbe güç kullanarak şiddeti de kuvvetle muhtemel içeren bir şekilde yönetimi alaşağı etmenin adıydı.

 

Menderes Eskişehir’de miting için bulunurken olumlu ve başarılı bir darbe gerçekleştirilmesi halinde “Dündar Seyhan’ın oğlu sınıfını geçti” ertelenmesi ve ya yapılamaması durumunda “Dündar Seyhan’ın oğlu bütünlemeye kaldı” parolası ile cuntacılar yola koyulmuştu bile. Sabah 05.30 da radyodan okunan bildirideki birkaç cümle ile Türk siyasi tarihinin demokratik düzeni bir anda yok oluvermişti. Tanklar sokaklara çıkmış, uçaklar alçak uçuş yapmış, Çankaya köşkü kuşatılmış ve Menderes Kütahya’da tutuklanmıştı. Sivil hükümetin tüm organları bir anda sivilliğini yitirmişti. Sandığın hükmü, halkın iradesi ilk kez yok sayılıyordu.

 

Sonrasında yargılamalar, Vatan haini ilan edilen siyasiler, Yassıada cezaevi günleri ardından Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamına giden bir süreç… 27 Mayıs 1960 yılı böylece hafızalara kazınıyordu.

 

Yeniden yapılan seçimleri kapanan Demokrat Partinin devamı olan Adalet Partisi kazanınca darbenin mimarlarından olan Albay Talat Aydemir rahatsız oluyor, darbeyle gidenler seçimle geri mi geliyor endişesine kapılıyordu. Ordu bir anda karacılar ve havacılar olarak ikiye bölündü. İsmet paşanın (İnönü) devreye girmesi ile bazı şartlar kapsamında darbe yapılmadan durduruluyor ancak bir yıl sonra Talat Aydemir radyoevini bastırıyor, TBMM önünde çatışmalar çıkıyor, jetler harp okulunu bombalıyordu. 8 ölü 21 yaralı olayların bilançosuydu. Talat Aydemir ve Binbaşı Fethi Gürcan yargılanıp idam edilmesi ile bu başarısız darbe girişimi de tarihin kayıtlarına geçiyordu.

 

12 Mart 1971 de yeni bir kelime Tütk siyasi tarihine eklenecekti “Muhtıra” ihtar etmek, ikazda bulunmak, uyarmak anlamlarına gelen bu kelime manasından da anlaşılacağı gibi mevcut hükümeti yıkmak yerine dikkat çekmek hizaya sokmak için yapılan bir girişimdi ve yine Türk Ordusu kendince yanlış bulduğu siyasi otoritenin davranışlarını hizaya sokuyordu.

 

Amerikan 6. Filoyu protesto olaylarında karşıt grupların çatışması 2 gencin öldürülmesi ile sonuçlandı. Aslında 6. Amerikan filosunu protesto eden öğrenciler de, protestoculara karşı olup orada toplananlar da Amerikancı falan da değildi ama nasıl olduysa bir provokatif bir eylemin karşıt rollerinin sahipleri oluvermişlerdi. O gün tarihe kanlı Pazar olarak geçecekti.

 

Hükümet fiilen darbe ile devrilmemiş olsa da siyasi gücünü de yitirmişti. 10 yıl aradan sonra idama giden yolda, bu kez siyasetçi yoktu fakat idamı gerektirecek kadar ağır suçları olmayan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan adlı üç genç darağacındaydı.

 

Darağaçlarının kurulduğu yeni bir tarih ise ortalama 10 yıl sonra geliyordu. Ülkede siyasi cinayetler, Maraş, Çorum, Malatya olayları, sol sağ alevi suni çatışmaları ülkeyi 12 Eylül 1980 darbesine taşıyordu. Genelkurmay başkanı ve sonradan cumhurbaşkanı olan Kenan Evren komutasındaki askeri güçler sivil otoritenin iktidarını sonlandırıp yönetime el koyuyor, sıkıyönetim ilan edip meşhur sözüyle “bir sağdan bir soldan” gençleri idam sehpasına çıkarıyordu.

28 Şubat 1997 yılında darbeler ve muhtıralar literatüründe yeni bir kavram hasıl oluyordu “Post Modern Darbe”…

 

Ankara Sincan’da yürütülen tanklar, siyasi iktidara 9 saat süren Milli Güvenlik Kurulunda imzalatılmaya çalışılan 18 madde, Üniversite kapılarında kıyafet özgürlüğü tanınmayan kız çocukları, ikna odalarında baskıyla karşılaşan öğrenciler ve dini yaşantılarından dolayı işlerinden atılan binlerce memur. Bir kaç sivil toplum örgütünün destek verdiği, son darbenin imza sahibi bir sözde dini cemaatin hükümete ayar vermeye kalktığı, bazı yargı mensuplarının, bazı üniversite yöneticilerinin ordu mensubu gibi hareket ettiği bir dönemin adı oldu post modern darbe.

 

Sonra ilerleyen teknoloji içinde darbelerin ilan şekli bir anda değişti. Yani çağa ayak uydurdu ve E-Muhtıra çıktı bir anda 27 Nisan 2007 de. Genelkurmayın sayfasında yayınlanan bu bildirinin moral bozmaktan öte ülke gündeminde çok fazla bir etkisi olmadı.

 

1980 li yıllardan itibaren bürokraside, askeriyede, eğitimde ilmek ilmek örgütlenen, görünüşte şirin, diyalog yanlısı, sözde sempatik, ılımlı bir dini yapı 15 Temmuz 2016 yılında örgütlendiği askeriyeden bir anda başını çıkardı ve okyanus ötesindeki liderinin subliminal mesajları ile harekete geçti.

 

Bu kez olmadı. Asker tankıyla, topuyla, uçaklarıyla sokaklara indi. Halk da aynı anda sokaklarda karşılık verdi. Sokağa çıkan askerlerin bir kısmı ne olduğunun farkına varır varmaz silah bıraktı. Buna rağmen hınçla okyanus ötesinin vazifelileri, bu ülkenin teçhizatını kullanarak bu ülkenin halkını şehit etti. Meclis bombalandı, cumhurbaşkanlığı köşkü, emniyet müdürlüğü, caddeler sokaklar, hatta camilere havadan ateş açıldı. Bazı devlet kurumları teslim alındı, TRT de bildiri okundu. Halk her harekete anında tepki verdi ve her yerden tek tek bu hainleri çıkardı. Sabah olduğunda münferit birkaç eylem dışında hiçbir hareket kalmamıştı ama bu ülke kimi ana, kimi baba, kimi oğul, kimi kız çocuğu, kimi kardeş olan 251 vatandaşını yitirdi, 2196 kişi gazi oldu.

 

Her ne kadar hemen hemen 10 yılda, bir ad altında bir çeşit darbe ile karşılaşmış olsak da bu ülkenin insanları darbeleri hiç sevmedi. Darbeleri yapanlar ve onları destekleyenler her ne kadar o dönem kendilerini haklı görseler de, yaptıklarından çok memnun olsalar da, süreç içinde bu ülkeye yıllar kaybettirdiklerini gördüler. Farklı fikirlerin bir birini incitmeden, saygı duyarak bu ülkenin renkleri olacakken ve bu renklerle bu ülkenin geleceğini inşa edecekken ya sokaklarda ya da darağaçlarında yitip gittiler. Onlarda en az bizim kadar bu hayatı ve nimetlerini hak ediyorlardı. Birileri sırf kendi hayal ettikleri ülkeyi görmediler diye demokrasinin gereği olan halk iradesini hiçe sayıp rafa kaldırdılar veya kaldırmaya teşebbüs ettiler.

Kaynak: www.sonbasin.com

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş