MİLLİ EĞİTİMLER VE SENDİKAL İŞLER

Yayınlama: 20.11.2022
A+
A-

Sivil toplumun gerekliliğini daha önce belirtmiştim. Günümüz dünyasında, sorunların çözümünde, ne derede etkili olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Çoğulcu söylemin ilgili makamlara ulaşmasında aracı kurumlar olan temel ve birikmiş problemlerin çözümüne katkı sağlayan, sahadan gelip çalışanların sözcülüğünü üstlenen, sivil toplum kurumlarının genel adıdır sendikalar. Bu tanım ile sendikalar ne kadar içimizi ısıtıyorsa da öteki yüzünde baronlaşan, tekelleşen ve belli bir zümreye hitap eden yönetimlerin elinde, bir o kadar çirkinleşiyorlar. Yazımın başında da belirttiğim gibi sendika ağalarını anlatan bir yazıyı kaleme almıştık ve genel anlamda bahsetmiştik. Şimdi, özele inip biraz da oradan bakalım çalışmalarına, hatta daha özele inip hazır il müdürü değişmişken, sıcak gündem üzerinden tek kurum ve yerel bir yazar olmamız hasebiyle Eskişehir penceresinden bakalım olaylara.

 

 

 

Siyasi iktidarların ikliminden, bire bir etkilenen ve onların rüzgârıyla paraşütlerini doldurup havada asılı kalma süresini uzatan sendikalar, birçok iş kolunda faaliyet göstermektedirler. Sivil yaşamın içinde, çalışma ortamlarının benzerliklerine göre değişik adlarda sendikalarla, oradan da tepe birliktelik olan konfederasyonlarla hayat bulmaktadırlar. Normal şartlarda çalışanların, yaşam standartlarını, özlük haklarını iyileştirme mücadelesi veren bu sendikalar, attıkları sloganlarla veya yaptıkları açıklamalarla bunu en iyi şekilde yerine getirdiklerini ispata çalışmaktadırlar. Her nedense genel talep sağ ya da sol yelpazede yer alan her sendika üyesi için aynı olmasına rağmen sık sık bunların talepler noktasında çatıştıklarını da gözümüzden kaçmaz. Bunun sebebi vitrin kavgasından başka bir şey değildir esasında. Ufak nüanslara takılıp, karşıtlık göstererek kendi görünürlüğünü artırmak, şöhretine şöhret katma çabasıdır. Bunun en iyi örneğini yakın zamana kadar Eskişehir Eğitim Bir Sen Şube Başkanlığı yapmış sonra genel merkeze Genel Başkan Yardımcılığı mertebesinde transfer olmuş, Muammer Karaman beyde görürdük. Her şeye muhalefet eden bir yapıya sahipti kendisi ve hiçbir şartta olumlu bir birlikteliğin içinde görmezdik. İlla ki, kendi açıklamasını yapmak zorunda hissederdi ve baskın bir karakterdi. Üye sayısı bakımından en yetkili sendika başkanı olması da sanki biraz bu egoya onu zorunlu olarak sürüklüyor gibiydi. Her ne kadar Muammer Bey yazımızın temel konusu olmasa da ortak aklın sese dönüşmemesinin en iyi örneği olduğu için araya sıkıştırdım.  Genel taleplerde ortak ağzın tercih edilmemesi çoğu zaman birliktelik gösteremeyen sendikaların zayıf görünmelerine sebebiyet vermiştir bana göre. Beraberinde de bu noktada krallığını kimseye kaptırmamak adına yapılan ötekileştirmeler çalışanların hakkını mı arıyor sendikalar yoksa sendika başkanlarının egosunu mu okşuyor sorunu akıllara getiriyor. Sendika başkanlarının tatmin olma çabaları, çalışan haklarının geri plana atılmasına bal gibi sebep oluyor mu?

 

 

 

Diğer taraftan okul müdürlüğündeki tarafgirlikler, atamalar için yapılan savaşlar da tamamen bu gücü elde tutmak mücadelesinden ibaret. Yıllardır Eğitim Bir Sen pastanın tümüne sahip olmasına rağmen son birkaç yıldır Türk Eğitim Sen pastada ki ortaklığını ilan etti ve milli eğitim müdürlükleri resmen ortada kaldı. Hoş milli eğitim müdürlerini, bakanların tavsiyesi üzerine cumhurbaşkanı atasa da sendikalar, siyasetinde üstünde bir rol biçerek kendilerine, müdürleri esir aldı. İki sendika dışarıda ittifak gereği şirinlik yapsa da bir birine, perde arkasında ayrı taleplerle bir birine muhalefete devam edip milli eğitimleri zor durumda bıraktılar ve buna tam gaz devam ediyorlar. Bu günü eleştirirken dünün Eğitim Sen’inin farklı olduğunu kimse düşünmesin aynı durumların benzerleri hatta bazen daha fazlasını da onların elinden görmüştür kurumlar.

 

 

 

Sendikaların kendi içlerindeki kliklere göre hareket edip, bu kliklerin dünya görüşlerini, temel alıp o doğrultuda yakın çevreleri oluşturması da ayrı bir sorun olarak karşımızda durmakta. Belli bir dünya görüşü ile hareket eden sendika yönetimleri, kendilerine üye olarak destek veren ancak aynı fikirleri paylaşmayan kişilere kör ve sağır olmuyorlar mı? Bazen sendikalar, bir farklı bir örgüt yapılanması gibi ya da bir cemaat, tarikat gibi karşımıza çıkmıyorlar mı? Üyelerini, fikirsel benzerlikleri temel alarak, kategorize etmiyorlar mı? Bu yakınlıklara göre üyelerin kişisel sorunlarını, bu çerçevede değerlendirmiyorlar mı? Böylece başta meslek örgütü, olan yapı sonra bir bakıyorsunuz asıl vasfını kaybedivermiş. Sivil toplum örgütü yöneticileri,sivil olma özelliklerini unutup, kendileri gibi olmadıklarını düşündüklerinde zaman zaman üyelerine, zaman zaman ise bürokratlara parmak bile sallayabiliyorlar. Hatta yakın oldukları siyasetin aktörlerini bile, kendi içlerinde ve perde arkasında, bizden ya da değil şeklinde eleştirebiliyorlar. Bunlar da onların hizmet makamlarından, hükümranlık makamlarına terfi edişlerinin ispatı olmuyor mu sizce?

 

 

 

Sendikal işlerin kendi mecrasını bulması gerektiğini, atamalarla değil özlük haklarıyla uğraşmasını, genel sorunlara tek gözlükle bakabilmelerini, yöneticilerinin dar çerçeveye hapsolmadan her kitleye hitap edecek kabiliyette olmasını, Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğüne atanan Nesrin Kakırman hanımefendinin bu sarmalın içine düşmeden Eskişehir eğitimine katkı sağlamasını temenni ediyorum.

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş