Kurbanda Kurban verdiklerimiz.
Bir Kurban Bayramına daha çoşku ile gireceğiz derken; 9 gün bayram tatili açıklanınca kurban alacakların çoğu kurbanlıkları iptal edip tatile kaçtı…
Bayram ile Tatil arasında oldum olası bir bağlantı kuramadım.
Bayram, eş dost akraba arkadaş komşuların bir arada birlikte çoşku ile kutladıkları, çocukların güzel elbiseler giyip şeker toplatıkları renga renk görüntülerin olduğu, lokumların ve ikramların havada uçuştuğu, kuskünlerin Camii de barıştırıldığı, hasımlıkların bittiği, aile ve akraba ziyaretleri ile büyüklerin onore edilip ellerinin öpüldüğü bir gün aklıma gelirdi…
Kurban ibadeti için akın akın hayvan pazarlarına gidilip kurbanlıkların özenle seçildiği, kesimhanelerin panayır ve şenlik alanına döndüğü, iştirak tekbirleri ile tüm şehrin mevcudatıyla kula kulluktan kurtulup Yaradana kul olup secdeye kapandığı gün aklıma gelirdi.
Böylede olmalıydı..
Maalesef hem içeriden, hem dışarıdan bu MİLLETİ BİTİRMEYE and içenler en küçük bir ayrıntıda bile bizi var eden ÖRF, ADET, GELENEK, GÖRENEK, TÖRE, MİLLİ VE MANEVİ TÜM DEĞERLERİMİZİ teker teker soyutlaştırıyor.
Hem de ne muhafazakar dediğimiz insanlara bunu yaptırıyorlar… sessiz ve sedasız.
Namus kavramını bitirmek için; önce namusuzların korkusu olan töre ve namus kavramları örflerimizle birlikte hukuki bir saldırıyla yerle bir edildi…
Sonra zina serbet, namusuzluk hak olarak servis edildi. Evlenmek ayıplanırken, ahlaksız bir yaşam tüm dizi ve filmlerle beyin soframıza servis edildi..
Töresi, geleneği gereği erken yaşta evlenen evlatlarımız ceza evlerinde hükümlü olarak ailelerinin parçalandığını izlerken, bizler 9-10 yaşlarında parklarda her hafta bir erkeğin kucağında öpüşen, sevişen kızlara “özgürce flört” hakkı ile namus ve ar duygularından yoksun bir gençliğe kapı araladık..
Uyuşturucu, alkol ve fuhuşun kol gezdiği, sebataycı ve deist eğitim sistemi ile cinselliğin, metanın, şehvetin, bencilliğin, teşhirin kollarına terk ettiğimiz geleceğimiz, yavrularımız; Allah ın sosyal düzeninden, Peygamderin toplumsal refahın ve mutluluğun anahtarı olan öğretilerinden, gelenek ve göreneklerimizin bizi var eden dna kodlarımızın şifrelerinden uzakta, hatta bu değerlere düşmanca yetiştirdik… hemde gık bile demeden..
Tüm bu yozlaşılar hep böyle “bir kerecikten birşey çıkmaz” yalanı ile toplumun eline tutuşturmadık mı…
Tüm rezaletlere birer de Hukuki maske takıp toplumun eline kolunu bağlamadık mı..
Kadın-Koca eşitiği zırvası ile kadını kadınlıktan, analıktan, sorumluluktan çıkarıp ailesine düşman hale gitirmedik mi!
Baba ile evlat arasına hukukun o engin duvarlarını biz örmedik mi..!
Paylaşmayı, birlikte yaşama kültürünü, birlikteliği, millet ve ümmet olma şuurunu biz kendi ellerimizle, kendi parlementomuz ve kendi seçtiğimiz seçkin zümrenin katkılarıyla bu günlere taşımadık mı..!
Hala görmezden geldiğimiz, kendi elimizle giderek büyüyen bir canavar oluşturmaya devam etmedik mi!
Kafasını kuma gömen birileri hala bu işe, eski sağ-sol-laik-muhafazakar ayrımı ile bakadursun; görmesekte, bilmesekte bu YOK OLUŞ hepimizin…
Sokakta çocuk sesleri yok, caddeler boş, bayram saadece birer mesajdan ibaret kaldı… ne kadar acı ve hüzün verici bir tablo değil mi..
Orda, burda telefonla bir kurban kestirdim, şuna buna nakdi yardım yaptım diyerek kendimizi avutacağız belki de….
Anne-Baba, akraba, eş dostun gözleri “bayramlaşmak” için yollardayken tatil beldelerinde denizin keyfini çıkarırken, gelecek nesillere de bu obsurt durumu sıradan bir hak gibi miras bıraktık..
Düşünsenize Fenerbahçe-Galatasaray maçını şenlik yerine çevirmeyi bırakıp evlerinden maç izlemeye devam edip tüm tribünleri boş bırakan taraftarlar gibi olmadık mı..
Sahneyi kurban satanlarla, kurbanlıklara bırakıp sırra kadem basmadık mı…
Sahiden biz uzaydan mı geldik, uzaylılar mı bizi ele geçirdi..