AK Parti Sözcüsü Çelik: (YKS tarihi) Prensip olarak seçim takvimiyle sınav takvimi üst üste gelmez

AK Parti Sözcüsü Çelik, “Öğrencilerimizin hiçbir sınavını seçim takvimine denk getirmeyiz. Bununla ilgili ÖSYM bir çalışma yapıyor, yakın zamanda kamuoyuyla paylaşır.” dedi.

AK Parti Sözcüsü Çelik: (YKS tarihi) Prensip olarak seçim takvimiyle sınav takvimi üst üste gelmez
Yayınlama: 24.11.2022
A+
A-

ANKARA (AA) – AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının (ÖSYM) açıkladığı 2023’te yapılacak Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) tarihine ilişkin olarak, “Prensip olarak seçim takvimiyle sınav takvimi üst üste gelmez.” dedi.

Çelik, parti genel merkezinde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken, basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

“ÖSYM’nin bugün açıkladığı takvime göre gelecek yıl üniversite sınavı 17-18 Haziran tarihlerinde yapılacak. 2023 seçimlerinde normal takvimin işlemesi durumunda 18 Haziran tarihinde seçim yapılacağı ifade edilmişti. Bu durum seçim tarihinin biraz daha öne alınacağı anlamına gelir mi?” sorusu üzerine Çelik, şunları söyledi:

“Sevgili öğrencilerimizin hiçbir sınavını seçim takvimine denk getirmeyiz. Bununla ilgili olarak ÖSYM bir çalışma yapıyor, yakın zamanda kamuoyuyla paylaşırlar. Seçim takviminin değişmesiyle ilgili bir değerlendirmemiz yok. Tabii ki seçimin olduğu gün sınav olmayacağına göre, prensip olarak seçim takvimiyle sınav takvimi üst üste gelmez. Onunla ilgili açıklama yapılacaktır.”

Emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) ile ilgili çalışmanın son durumunun sorulması üzerine Çelik, çalışmanın tamamlanmak üzere olduğunu söyledi.

Çelik, “Sayın Cumhurbaşkanımıza son hali yakın zamanda, çok kısa zamanda sunulduğunda zaten karar verilmiş olacak. Son aşamaya geldiğini söyleyebilirim. O son aşamayı geçtikten sonra ancak Meclis takvimi ile ilgili size bilgi verebilirim ama o zaten acil gündemlerden bir tanesi ve hemen hemen tamamlanmak üzere.” dedi.

Bugünkü toplantıda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’in bir sunumu olmadığını, bölgesel, küresel gelişmelerin ve terörle mücadele konusundaki operasyonların değerlendirildiğini ifade eden Çelik, bu iki konu üzerinden MKYK gündeminin oluştuğunu kaydetti.

Eşsiz fedakarlıkları ve büyük adanmışlıkları için bütün öğretmenlerin Öğretmenler Günü’nü kutlayan Çelik, şehit olan ve vefat eden öğretmenlere Allah’tan rahmet diledi.

Düzce depremi

Düzce depreminden çok sayıda ilin etkilendiğini hatırlatan Çelik, can kaybı bulunmayan depremde yaralananların taburcu olduğunu söyledi.

Çelik, depremin ilk anından itibaren ilgili bakanların bölgede olduğunu, AFAD, Türk Kızılay ve diğer kurumların ilk andan itibaren vatandaşların ihtiyacının karşılanması için büyük bir gayretle çalışmalarını sürdürdüğünü kaydetti.

“Nerede bu devlet?’ sorusu diye bir soru yok. İlk andan, olay olduğu andan itibaren devlet orada. Bütün imkanlar, hizmetler, kabiliyetler vatandaşlarımızın çektiği sıkıntıyı azaltmak, daha fazla sıkıntı çekmemelerini sağlamak üzere.” diyen Çelik, temel ihtiyaçların karşılanmasında herhangi bir eksiğin olmadığını belirtti.

Çelik, güvenlik güçlerinin ilk andan itibaren bu tip durumlarda ortaya çıkabilecek olaylara karşı her türlü güvenlik tedbirini aldığını anımsatarak, bölgedeki hasarlı yapılara girilmemesinin çok büyük önem arz ettiğini, bu konuda vatandaşların resmi makamların açıklamalarına itibar etmesi gerektiğini vurguladı.

Diyarbakır annelerinin evlat nöbetlerinin devam ettiğini hatırlatan Çelik, Türkiye’de en ufak bir olayda çok yüksek sesle konuşan, en ufak bir olayı bile raporlarına doğru, yanlış bir şekilde yansıtan insan hakları örgütlerinin bu konuya ilgi göstermediğine dikkati çekti.

Mağdur olmuş, evladının peşinde koşan ailelerin ideolojik bir ayrımcılığa tabi tutulup, hassasiyetlerinin, acılarının, mağduriyetlerinin görülmediğini ifade eden Çelik, “Şimdiye kadar insan hakları hakkında konuşan herkesin, insan hakları alanında çalışan bütün örgütlerin orayı ziyaret etmesi ve bu annelerin sesini duyurması, raporlarına yansıtması gerekirdi. Müthiş bir çifte standart var.” diye konuştu.

Ömer Çelik, söz konusu PKK terör örgütü olunca, tüm bu vahşetin görmezden gelindiğini, bu vahşet kadar vahşi bir suskunluğun devreye girdiğini, ancak Diyarbakır annelerini hiçbir zaman unutmadıklarını, her zaman gönüllerinde olduğunu söyledi.

“Türkiye, güvenli ülke olduğunu ortaya koydu”

İstiklal Caddesi’ndeki hain terör saldırısı sonrasında güvenlik güçlerinin çok hızlı ve etkin çalışmalar yaparak faili ve bağlantılarını açığa çıkarıp, yakaladığını hatırlatan Çelik, bunun Türkiye’nin bir güven ülkesi olduğunu bir kere daha ortaya koyduğunu ifade etti.

Bilinen ya da bilinmeyen, yansıyan ya da yansımayan onlarca eylemin güvenlik güçlerince engellendiğine dikkati çeken Çelik, ne yapılırsa yapılsın bu terör eylemlerinin bazen engellenemediğini kaydetti.

Çelik, eylemin olduğu andan itibaren, güvenlik güçlerinin süratli bir şekilde olayın ve bölgenin normalleşmesi için aldığı tedbirlerin, failin açığa çıkarılması, bağlantılarının çözülmesi ve yakalanması konusunda ortaya konulan performansın, Türkiye’nin terörle mücadele kapasitesinin ve kabiliyetinin yüksekliğini bir kere daha gösterdiğine işaret etti.

Türkiye’nin güvenli bir ülke olduğunu ortaya koyduğunu dile getiren Çelik, İstiklal Caddesi’nde esnafla, vatandaşlarla bir araya gelerek, bölgenin nasıl çabuk normalleştiğini gördüklerini söyledi.

En büyük teşekkürü İstiklal Caddesi sakinlerine ve esnafına ettiklerini belirten Çelik, “O kadar güçlü bir şekilde teröre karşı birlik, beraberlik mesajı verdiler ki İstiklal Caddesi’nin adının niye İstiklal olduğu bir kere daha anlaşıldı. Oradaki her bir esnafımız, İstiklal Caddesi’nin her bir sakini istiklal kavramını göğe çıkaracak bir duruş sergiledi.” dedi.

Çelik, İstiklal Caddesi’ni ziyaretinde kendisini en çok etkileyenin, buradaki esnafın dirayeti ile birlik, beraberlik konusundaki duruşunun bütün Türkiye tarafından sahiplenilmesi, pek çok ilden vatandaşın buraya gelmesi olduğunu vurguladı.

“Türkiye, terörle mücadeleyi hukuk kuralları içinde verir”

Vatandaşların “Herkes müsterih olsun, bu teröre hiçbir zaman geçit vermeyeceğiz.” düşüncesini ve duygusunu net bir şekilde yansıttığını aktaran Çelik, bu duygu ve duruş için bütün vatandaşlara şükranlarını sundu.

Çelik, bu hain saldırı sonrası, bazı çevrelerin, gerek emniyetin ve jandarmanın Türkiye içinde yaptığı terörle mücadele operasyonlarını, gerekse Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışında yaptığı operasyonları “orantılı olmadığı” şeklinde değerlendirdiğine ifade ederek, şunları kaydetti:

“Herhangi bir batı ülkesinde bir terör saldırısı olduğu zaman, mesela Paris’te Charlie Hebdo’ya saldırı yapıldığı zaman, dünyanın bütün liderleri oraya davet edilmişti ve orada teröre karşı ortak bir yürüyüş yapılmıştı. Biz, o yürüyüşün, teröre karşı o duruşun neden 15 Temmuz’da bir darbe girişimi olduğunda Türkiye için yapılmadığını çok sorduk. Şimdi bu sorumuza cevap veremeyenlerin, İstiklal Caddesi’ndeki bu hain saldırı sonrasında bize orantılılıktan ya da siviller konusundaki hassasiyetten bahsetmeleri başlı başına bir yalandır. TSK, sivillerin hayatının korunması konusunda dünyanın en hassas ordularının başında gelir. Ama bize bu hassasiyeti hatırlatanların, çok yakın zamanlarda, eski zamanlarda, nasıl sivil katliamlarına imza attıklarını, halen de özür dilemediklerini bütün dünya biliyor, biz de biliyoruz. DEAŞ saldırısı olduğu zaman, DEAŞ’a cevap verdiğimiz zaman orantılılıktan bahsetmeyenler, PKK terör örgütünün saldırılarına cevap verdiğimizde niye ‘orantılılıktan’ bahsediyorlar? Ayrıca orada orantısız bir şey yok. Terörle mücadelenin kuralları belli, terör örgütlerinin imha edilmesi. Tabii ki bunun hukuki kuralları, ilkeleri ve prensipleri var. Türkiye, bir hukuk devleti olarak, uluslararası hukuka saygılı bir ülke olarak, bu mücadeleyi tabii ki hukuk kuralları içerisinde verir.”

“Herkesin ilkeli olması gerekir”

Çelik, önce Türkiye’nin güvenliği ve kendini savunma hakkından bahsetmesi gerekenlerin, Türkiye’ye “geçmiş olsun” bile demeden, “orantılılıktan” bahsetmelerinin, güçleri yetse, örtülü bir şekilde terör örgütünü himaye etme çabasından başka bir şey olmadığını söyledi. Ömer Çelik, şunları kaydetti:

“Önce Türkiye’nin kendini savunma hakkından bahsedeceksiniz, ‘Türkiye’nin kendini savunma hakkı vardır, Türkiye’nin kendini savunma hakkını sonuna kadar destekliyoruz.’ diyeceksiniz, ondan sonra söyleyeceğiniz, dikkat çekeceğiniz şeyler varsa, siviller konusunda hassaslık, orantılılık gibi o zaman onları söylemenizin bir manası olur. Ama hiç bunlara girmeden, Türkiye’nin terörle mücadelesini, kendi demokrasisini, hukuk devletini, anayasal düzenini savunma hakkını dikkate almadan sürekli olarak terör örgünün perspektifi ve merceğiyle Türkiye’ye uyarıda bulunmak ahlaksızlıktır. Ve bize bu şekilde mesaj tebliğ edenlerin hiçbir mesajını tebellüğ etmiyoruz.”

Türkiye’nin orantılılık konusunda dünyanın en hassas ülkesi olduğunun altını çizen Çelik, Türkiye’nin terör örgütleriyle çok uzun zamandır mücadele ettiğini hatırlattı.

Çelik, Türkiye’nin bir yıl içinde karşı karşıya kaldığı terör eylemlerinin yüzde 1’i ile karşı karşıya kalanların ne tedbirler aldıklarını, sınırlarını nasıl kapattıklarını, yasalarını nasıl değiştirdiklerini, hukuku nasıl zorladıklarını bildiklerini dile getirerek, “O yüzden herkesin ilkeli olması gerekir, bu siyasi ahlaksızlıktan herkesin uzak durması gerekir.” dedi.

“Savaş iki meşru güç arasındadır”

Bir de terör siyasetinin olduğuna dikkati çeken Çelik, şunları ifade etti:

“Bu terör siyaseti birtakım argümanlar kullanır. Mesela ‘askeri operasyonları yaptığımız için bunun neticesi olarak Gaziantep’te Karkamış’a roket ve havan atılıyormuş, askeri operasyonları yapmasak bunlar olmayacakmış.’ Burada suçlanması gereken bu roketleri, havanları atan terör örgütüdür. Sivil insanların, öğretmenlerin, çocukların, öğrencilerin üzerine atıyor, buna dönük bir duruş gerçekleştireceği, bunun gayrimeşruluğuna vurgu yapacağı yere, tutuyor ‘bizim, askeri operasyonlarımızın böyle bir neticeyi doğurduğunu’ söylüyor. O zaman dünyada hiçbir devlet terörle mücadele etmesin, bunu mu söylemek istiyorsunuz?

İkincisi, tutturmuşlar ‘bu bir savaş politikasıdır.’ Bu dil, terör dilidir. Türkiye’nin askeri operasyonlarına ya da içeride emniyetin, jandarmanın terörle mücadele operasyonlarına kim ‘savaş politikası’ diyorsa, bu terör örgütü dilidir. Niye? Çünkü savaş iki meşru devlet, otorite arasında olur. ‘Savaş’ dediğin zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile terör örgütün aynı meşruiyette gösterip, eşit gibi göstermeye çalışan bir altyazı vardır. Emniyet, jandarma, Türk Silahlı Kuvvetlerinin teröre karşı operasyonlarına ‘savaş politikası’ terimini kullanan kim varsa, doğrudan terör örgütünün sözcülüğünü yapıyor. Çünkü savaş iki meşru güç arasındadır. Terör örgütü gayrimeşru bir güçtür. Türkiye Cumhuriyeti meşru ve egemen bir devlet olarak hakkını, demokrasisini, Cumhuriyetini, anayasal düzenini korumaktadır. Bu şekilde dil kullananların hepsi, verdiğimiz kayıplar, uğradığımız saldırılar karşısında, bize dönük bir vahşetin parçası olarak önümüze geliyorlar. O yüzden ‘terörle mücadele operasyonları dursun’ diyenlere şunu söylemek isteriz ki son yaşananlar, Türkiye’nin terörle mücadelesinin ne kadar gerekli olduğunu, ne kadar haklı, ne kadar meşru olduğunu bir kere daha göstermiştir. Bu topyekun mücadele, Emniyetimizin, jandarmamızın, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, MİT’in tam bir koordinasyonu içerisinde, egemen bir devlet olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğini korumak üzere attığı meşru adımlardır. Hukuka uygundur ve daha da güçlenerek devam edecektir.”

“Kıbrıs Türk davası, hepimizin davasıdır”

Dış politikada son zamanlarda çok önemli gelişmeler olduğunu belirten Çelik, “Kuşkusuz bunların en önemlisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Türk Devletleri Teşkilatına (TDT) ‘Gözlemci üye’ olarak kabul edilmesidir. Türk Devletlerine, Avrupa Birliği başta olmak üzere bazı ülkelerin attıkları bu adımdan dolayı tehdit, şantaj ya da hedefe koyma gibisinden mektuplar yazmalarını, açıklamalar yapmalarını tamamen reddettiğimizi ifade etmek isterim.” dedi.

Kıbrıs Adası’nda iki eşik toplum olduğunu vurgulayan Çelik, şunları söyledi:

“Tek başlarına sorunlu bir adayı, ikiye bölünmüş bir adayı tek temsilcisi Güney Kıbrıs olarak Avrupa Birliği’ne alıyorsunuz. Ondan sonra da tavizi Türk tarafından bekliyorsunuz. Herkesin şunu bilmesi gerekir, her ne olursa olsun ve bedeli ne olursa olsun bu adada iki eşit toplum var ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti egemen bir devlettir. Hak ve menfaatlerinin korunması konusunda da Türkiye Cumhuriyeti sonuna kadar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne destek verecektir. Kıbrıs Türk davası, hepimizin davasıdır. Yeryüzündeki en haklı davalardan bir tanesidir.”

KKTC’nin TDT’ye gözlemci üye olmasının ardından ortaya çıkan tehditleri üretenlerin hepsinin yaptığının utanç verici olduğunu bildiren Ömer Çelik, şöyle devam etti:

“Gelinen nokta bir başarıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, devletimiz için bir başarıdır. Tabii başından sonuna bunu ısrarla takip eden, o toplantıda bunun gerçekleşmesi için büyük bir diplomatik enerji harcayan Sayın Cumhurbaşkanımızın attığı bir imzadır. Bu tarihi bir imzadır, büyük bir başarıdır. Bundan sonrasında da inşallah Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilgili yeni gelişmeleri hep beraber göreceğiz. Tabii Tahıl Koridoru Anlaşmasının yeniden uzatılması, bir ara askıya alınmıştı. Biliyorsunuz yine bütün taraflar ifade ediyorlar ki bu da Sayın Cumhurbaşkanımızın girişimleri sayesinde oldu. Bütün tarafların ifade ettiği bir şey bu.

Dünyanın karşı karşıya kaldığı gıda krizini, enerji krizini çözme konusunda Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu dirayetle siyasetin, diplomatlarımızın bu yüksek performansının ne kadar kilit bir rol oynadığını net bir şekilde göstermektedir. Türkiye, barışın teminatıdır. Herhangi bir yerde sorun çıktığı zaman bu sorunun çözülmesi için bir çözüm üretilecekse oradan kurulması gereken masa, Türkiye masasıdır. Türkiye güçlü bir diplomasi devletidir ve bunu her olayda göstermektedir.”​​​​​​​

Türkiye’nin son zamanlarda sorunlu olduğu devletlerle arasındaki sorunların giderilmesi için attıkları adımların bazı kesimlerde rahatsızlık oluşturduğunu ifade eden Çelik, devletler arasında hiç bir sorunun ebediyen yaşanmadığını, yine devletler arasında sorunsuz bir alanını da ebediyen yaşamadığını söyledi.

Çelik, “Bu durumda dış politikada siyaset diye bir şeye ihtiyaç kalmazdı. Uluslararası ilişkilerin bu çerçevede yürütülmesine ihtiyaç kalmazdı. Hiçbir devlet, hiç kimseyle tamamen sorunsuz bir ilişki yaşamıyor. Tamamen sorun da yaşamıyor. Bunlar çeşitli zamanlarda, çeşitli konularda ortaya çıkıyor. Bazen aynı anda hem sorununuz oluyor hem de iş birliği alanlarınız oluyor. Diplomasi de bunun için lazım zaten.” dedi.

Ömer Çelik, şunları kaydetti:

“Son zamanlarda Cumhurbaşkanımızın, Türkiye Cumhuriyeti’nin hak ve menfaatleri korunması açısından devletimizin başı olarak attığı adımların, sorun yaşadığımız devletlerle sorunların çözülmesi çerçevesinde ortaya koyduğu bu hamlelerin Türkiye’nin hak ve menfaatleri, bölge barışı ve dünya barışı için son derece kıymetli olduğunu ve bunun hem ülkemiz için hem bölgemiz için iyi sonuçlar doğuracağını bir kere daha ifade etmek isterim.”

“Her alanda Türkiye kilit bir ülkedir”

Yusufeli Barajı ve Hidroelektrik Santralinin açılışıyla Türkiye Yüzyılı vizyonunun altının doldurularak, ileriye taşındığını bildiren Çelik, “Sayın Cumhurbaşkanımızın Türkiye Yüzyılı toplantısında ortaya koyduğu vizyon hem siyasi olarak hem de bu eser siyasetiyle altı doldurularak, geliştirilerek, ileriye taşınarak yürütülüyor. Tabii, Yusufeli Barajı’nın üretim kapasitesinin 2,5 milyon konutun enerji ihtiyacını karşılayacak ya da 750 bin Togg otomobilinin enerji ihtiyacını karşılayacak düzeyde olması muazzam bir şey.” diye konuştu.

Barajın yapımında emeği geçen herkesi tebrik eden Çelik, “İlk andan itibaren bu stratejik projeler, Hükümetlerimizin temel vizyonu oldu. Bu çerçevede de nakış gibi işleyerek Türkiye Yüzyılı’nın bu büyük eserlerini gerçekleştirmeye devam ediyoruz. Buna ilgi gösteren, buna destek veren tüm vatandaşlarımıza da bir kere daha şükranlarımızı sunuyoruz.” dedi.

Endonezya’daki G20 Toplantısı’nda Türkiye’nin uzun yıllardır gündeme getirdiği gıda diplomasiyle ilgili konuların, uzun süre sonra gündemin merkezine yerleşmiş olmasının Türk dış politikasının vizyonunu göstermesi açısından önemli olduğunu aktaran Ömer Çelik, “Orada da Türkiye, bütün ülkeler tarafından tebrik edilen, teşekkür edilen bir ülke olarak dünyadaki algısını yükselttiğini göstermiştir. Yaptığımız temaslarda gördüğümüz, her alanda Türkiye kilit bir ülkedir. Anahtar bir ülkedir. Bu rolü her geçen gün dünyada değişmektedir.” ifadesini kullandı.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri için Türkiye’ye verdiği taahhütleri görüşmek üzere Stockholm’e gitmesine ilişkin bir soru üzerine Çelik, şunları bildirdi:

“Yapılan görüşmelerde, yapılan açıklamaların daha pozitif bir yöne doğru evrildiğini görüyoruz. Fakat söylediğimiz baştan beri şu, bunun somutlaşması. Yani bunların yasalar düzeyinde garanti altına alınması. En son terör örgütünün birtakım sembollerin, binamıza yansıtılması gibi unsurlar asla kabul edilemez. Böyle bir şey asla söz konusu olamaz. Müttefiklerimizin şunu iyi anlaması gerekiyor. Egemenliğimiz altında bu terör örgütleri, bu şekilde bir faaliyet yapabiliyorsa, bize ait binalara terör örgütünün sembollerini yansıtabiliyorsa bu büyük bir güvenlik zaafıdır. Buna göz yumuluyorsa bu zaten ikiyüzlülüktür. Şöyle düşünsünler; İsveç’in ya da Finlandiya’nın buradaki büyükelçiliğine ya da başkonsolosluklarına DEAŞ’ın sembollerini yansıtan birileri olsa bu, onlar için ne ifade ederse biz buna biz buna asla müsaade etmeyiz.”

Kendi binalarına terör örgütü DEAŞ sembollerinin yansıtılmasının söz konusu ülkeler için ne ifade ediyorsa terör örgütü PKK sembollerinin Türkiye elçiliklerine yansıtılmasının da Türkiye için aynı şeyi ifade ettiğini belirten Ömer Çelik, şunları kaydetti:

“Asıl mesele şu, söz verip de tutmayan çok batı ülkesi gördük, çok müttefik gördük. Dolayısıyla bunun somut sonuçlarını görmek isteriz. Yani terörle mücadele konusunda yasalardaki değişim. Türkiye’nin aleyhine faaliyet yapanların, bu faaliyetlerinin engellenmesi konusunda yeterli yasal düzenlemenin yapılmış olması. Arkadaşlarımız bu heyetler arası görüşmelerle bu konulardaki ilerlemelerinin düzeyini değerlendiriyorlar. Ona göre de Sayın Cumhurbaşkanımıza sonuçları arz ediliyor. Türkiye kendi perspektifi açısından bunu yeterli bulduğu zaman bu ülkelerin NATO üyeliklerine ‘evet’ deme noktasına gelecektir. Bunu da arzu ediyoruz.

Keşke Türkiye Cumhuriyeti’nin aleyhine dönük faaliyetlerin engellenmesi açısından yeterli bulacağımız düzenlemeler olsa. Zaten NATO’nun genişlemesini destekliyoruz, bunu anlamlı buluyoruz. Ama NATO’dan ayrıldıktan sonra NATO’ya dönüşüne izin verdiğimiz Yunanistan, Türkiye’ye karşı Fethullahçı Terör Örgütü’nden terör örgütü PKK’ya kadar her türlü terörist organizasyonun kamplarının olduğu, onların fiilen destekleyen bir ülke durumunda. Ya da müttefiklerimiz açısından başka birtakım örnekler verebiliriz. Suriye’de hangi müttefiklerimizin terör örgütlerine ne destek verdiğini biliyoruz. Hangi NATO müttefiğimizin Suriye’de eğitim verdiğini, hangi NATO müttefikinin ülkesine bağlı bir çimento firmasının gidip orada karargahları yaptığını biliyoruz. Bundan sonrasında bu ilkesizliklere müsaade etmek istemiyoruz. Dolayısıyla bu yasal düzenlemeler, yeterli bulunduğunda biz de ‘evet’ demekten memnuniyet duyarız. Ama bu yasal düzenlemeler yeterli olmadığı müddetçe herhangi bir şekilde evet dememiz söz konusu olmaz.”

Pençe-Kılıç Operasyonu

Pençe-Kılıç Operasyonu’na ilişkin Pentagon’dan ve Beyaz Saray’dan farklı açıklamalar geldiği hatırlatılan Çelik, şöyle konuştu:

“Tabii ki Beyaz Saray açıklaması daha doğru bir açıklama. Türkiye’nin kendini savunma hakkı var ve terörle mücadele hakkı var ama Pentagon açıklamasında şöyle bir durum var, bizim terörle mücadeledeki askeri operasyonlarımızın kendilerini tehlikeye attığını söylüyorlar ki böyle bir şey söz konusu olamaz. Operasyonlar terör örgütünün sözde karargahlarına dönük noktasal operasyonlardır. İkincisi de böyle bir durum varsa siz bu terör örgütlerine bu kadar yakın yerde ne yapıyorsunuz? Üstelik bu terör örgütleri sizin müttefikiniz olan Türkiye’ye saldırırken bunu niye seyrediyorsunuz?”

Yapılan açıklamaların, “Burnumuzun dibinde terör örgütü var ve biz bunlara karışmıyoruz ya da bunlara destek veriyoruz.” itirafı olduğu değerlendirmesinde bulunan Çelik, “Burnunuzun dibinde terör örgütü varken bunlara müdahale etmemeniz bizim güvenliğimizi tehlikeye atıyor.” dedi.

“Terör örgütünün literatürüyle açıklama yapılması vahimdir”

Bazı baroların askeri operasyonlar için “savaş politikası” ifadesi kullanması ve operasyonların durması yönünde çağrı yapmasına ilişkin değerlendirmeleri sorulan Çelik, baroların hukuk kurumları olduğunu hatırlattı.

Çelik, “Adında baro olanların terör örgütünün kullandığı kavramları ve literatürü kullanarak açıklama yapması son derece vahimdir ve bunların hukuk dışında başka birtakım angajmanlarla hareket ettiğini gösteriyor. PKK terör örgütünün talimat verdiği kesimlerin yaptığı açıklamalardaki dilin aynısını bunlarda görüyoruz. Halbuki hukuk organizasyonlarının hukuk devleti, hukukun üstünlüğü temelinde bir dil kullanmaları gerekir.” şeklinde konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 3 Aralık’ta vizyon belgesi açıklayacağı hatırlatılan Çelik, siyasetin ve Türkiye’nin dünyanın değişimiyle birlikte gelen yeni sorunlar ve yeni meydan okumaların bulunduğunu, bu meydan okumalara karşı siyasetin önereceği çözüm konusunda yarışmak istediklerini söyledi.

Çelik, “Karşımıza bir vizyon çıkarsa o vizyon temelinde rekabet etmek için siyaset üretmek için siyasi mücadele için sabırsızlanırız. Biz kendimize güveniyoruz. Ürettiğimiz kapasiteye ve siyasi kabiliyetlerimize güveniyoruz. İnşallah yine bir zihni sinir projesi ile karşı karşıya kalmayız. Çünkü bu ‘Akşam dokuzda açıklama yapacağım.’ açıklamalarına benzemesin.” ifadelerini kullandı.

“Diplomasi tarihinde böylesine zavallı bir duruma çok az düşüldü”

Çelik’e “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile verdiği fotoğraf karesinden sonra Yunanistan’dan adım geldi. Yunanistan Dışişleri Bakanı ve Savunma Bakanı Mısır’a gitti ve dediler ki, ‘Hem Türkiye ile olan gerilimi, hem de Doğu Akdeniz’i görüştük.’ Hemen arkasından böyle bir hamlenin gerçekleşiyor olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bundan sonra önce Mısır’a biz mi gideriz, yoksa Mısırlı devlet adamları mı Türkiye’de ağırlanır?” sorusu yöneltildi.

Çelik, Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın en son düştüğü durumu izah etmek istediğini belirterek, diplomasi ve dış politika tarihinde böylesine “zavallı bir duruma” çok az düşüldüğünü söyledi. Ömer Çelik, Dendias’ın en son Libya’ya gittiğini, Trablus’ta uçaktan inecekken Libya Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Necla Manguş’un orada olduğunu öğrendiğini, asıl amacının Bingazi’ye mesaj vermek olduğunu ve haber gelince havaalanında uçaktan inmediğini kaydetti.

Çelik sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çocukça bir tavırla uçağın kapısını kapattı ve uçağı havalandı. Tekrar Bingazi tarafına gitmek için iniş izni istedi. Libya Hükümeti iniş iznini vermedi. Bunun üzerine Malta’ya gitti. Orada uçağın radarlarını kapatarak yani uçağa görünmez kılarak kendi akıllarınca, Libya devletinin egemenlik haklarını da çiğneyerek Bingazi’ye gitti. Şimdi böylesine bir Dışişleri Bakanı olabilir mi? Bir devletin diplomasisi, böylesine saçma sapan birtakım hareketlerle temsil edilebilir mi? Ne kadar zavallıca bir durum ama bütün bunlar niye oluyor? Çünkü herhangi bir tez temelinde hareket etmiyorlar. Tek hareket etme motivasyonları, ‘Türkiye aleyhine ne iş yaparız?’ Türkiye’nin Birleşmiş Milletlerin tanıdığı, meşru hükümetle yaptığı Akdeniz’deki anlaşmayı berhava etmek üzere, Birleşmiş Milletlerin meşru olarak tanıdığı hükümeti yıkmaya çalışan Libya’daki öbür güçlere destek vermek için gidiyor. Şimdi bunun devamı nedir? Gitti. Zaten biz kendi aramızda şöyle bir espri yapmıştık. Cumhurbaşkanımızın, Mısır Devlet Başkanı ile tokalaşması gerçekleşince, demiştik ki, ‘yarın sabah Dendias oraya gider’ diye, hakikaten de öyle oldu. Şimdi buralarda da tabii ‘Türkiye’nin aleyhine ne yaparız? Türkiye’nin aleyhine hangi imzayı atarız ya da nasıl bir manipülasyon yaparız?’ diye bir motivasyon içerisinde oldukları için Türkiye ile Mısır arasında bir normalleşme olursa Yunanistan’ın Akdeniz’deki gayrimeşru ve gayrihukuki birtakım adımlarının boşa çıkmasından korkarak bunu yapıyor. Bunlardan hiçbir sonuç alamayacak, Libya’da da alamadı, başka yerlerde de alamadı.

Bu bir devletin dış politikası değil. Bu bir çadır dış politikası. Tamamen Türkiye karşıtlığına, Erdoğan karşıtlığına konumlanmış, kullandıkları dil hiçbir şekilde saygın olmayan, biz Avrupalı muhataplarımızla görüştüğümüzde de herkes biliyor ki, bu Avrupa’nın şımarık çocuğu. Avrupa’nın da başına bela. Ama birtakım kültürel kodlar, vesaire yüzünden, birtakım tarihsel angajmanlar yüzünden bunları idare ediyorlar. Yunanistan’ın yapması gereken meselelerini Türkiye’de masada çözmektir. Türkiye aleyhine siz kimin peşinden giderseniz gidin, hiçbirinin size faydası olmayacaktır. 3-5 tane açıklama yaparlar, sizin meselelerinizi çözeceğiniz şey budur.”

“Miçotakis ve Dendias havada dolaşmaktan yere inemeyecekler”

Çelik, Yunanistan’ın ekonomik kriz yaşadıkları ve doğal afetler yaşadıkları zaman Türkiye’nin bunu istismar etmediğini anımsatarak, şunları kaydetti:

“Şimdi Türkiye aleyhine yaptıkları bu faaliyetlerin hepsini not ediyoruz. Tabii ki hiçbirini unutmayacağız, hiçbirinden de sonuç alamayacaklar. Türkiye’nin normalleşme adımlarının arkasından Yunan Dışişleri Bakanı ya da Yunan Başbakanı o ülkelere gidecekse ya da Türkiye’nin başka ülkelerle ilişkisini geliştirmesinin ardından şu anda yine o ülkelere gideceklerse ya da Türkiye’nin hali hazırda verimli ilişkisi olan ülkelerle daha ileri adımlar atmasının arkasından Miçotakis ve Dendias o ülkelere gidecekse şunu söyleyebilirim ki öyle adımlar atacağız ki Miçotakis ve Dendias havada dolaşmaktan yere inemeyecekler, bizim adımlarımızı takip etmek yüzünden.”

Herkes için gelecek günlerin daha iyi olmasını temenni ettiklerini kaydeden Çelik, “MKYK’mız adına, Sayın Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız adına bütün vatandaşlarımıza iyi dileklerimizi iletiyoruz, hepsine sevgilerimizi, saygılarımızı sunuyoruz.” dedi.

Muhabir: Yasemin Kalyoncuoğlu, Mehmet Tosun, Zafer Fatih Beyaz, İsa Toprak

sonbasin.com / AA

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş