Kerem Kobanbay: Türkiye’de dublajın çok iyi yapıldığını söyleyebiliriz
Tiyatro oyuncusu ve yönetmeni, seslendirme sanatçısı Kerem Kobanbay, “Türkiye’de eskiden bir film bir günde seslendirilirdi. Buna rağmen biz pratik bir millet olduğumuz için, o bir günde bile başarılı bir ürün çıkartırdık.” dedi.
İSTANBUL (AA) – Çevrim içi yayın yapan dijital film ve dizi platformlarının artmasıyla dublaj ve seslendirme sektörü daha ön plana çıktı.
“Garfield”, “The Walking Dead”, “Seinfeld” ve “Caillou”nun da aralarında olduğu çok sayıda yapımda seslendirme yapan tiyatro oyuncusu ve yönetmeni, seslendirme sanatçısı Kobanbay, seslendirme ve dublaj sektörüne ilişkin AA muhabirine açıklamada bulundu.
Konservatuvara girdiği 1988’de TRT’de dublaj yapmaya başladığını belirten Kobanbay, “Önce asistanlıkla başladım, ardından ufak tefek roller konuştum. Daha sonra da demek ki istidadım varmış ki çok kısa sürede başrol konuşmaya başladım. O dönemler küçük çocukları ben konuşuyordum. 18 yaşında olduğum için daha çocuksu karakterleri konuşuyordum.” diye konuştu.
Kobanbay mesleğe başladığı yıllarda tek kanalın TRT olduğunu, özel TV kanallarının açılmasıyla seslendirme sanatçılığının popülerleştiğini ve hatta filmlerin sonunda akan jenerikte seslendirme yapanların isimlerinin yer aldığını söyledi.
“Bu işler, usta çırak ilişkisiyle gelişir”
Seslendirmeye adım attığı ilk yıllarda usta isimlerle çalışma fırsatı bulduğunu dile getiren Kobanbay, şu bilgileri verdi:
“Zaten bu işler usta çırak ilişkisiyle gelişir. En büyük avantajımız o dönemde tulum kayıt yapılırdı yani herkesin bir arada kayda girdiği bir dönemdi. Dijital değil, bant üzerine kayıt yapıldığı için mesela birinci sayfada kim varsa herkes orada olurdu. Alev Sezer, Zafer Ergin, Kamuran Usluer, Pekcan Koşar veya Haluk Kurtoğlu…. Yani birçok ustanın yanında genç biri olarak hata yapma şansınız yok dolayısıyla o benim için büyük bir okul oldu. Onları dinleye dinleye, aynı mikrofonu paylaşa paylaşa öğrendik bu işi.”
Kerem Kobanbay, Türkiye’de tiyatro izleyicisinin nüfusun yüzde ikisini oluşturduğuna dikkati çekerek, “Onun için tiyatro oyuncularının tanınırlığı kısıtlı olabiliyor ama seslendirme sanatçısı olarak özellikle televizyon yayınlarıyla çok daha geniş kitlelerin evine girebiliyoruz. Bunun etkisini sokakta ara sıra görüyoruz tabii. Bir bakkala girdiğimizde ‘Bir ekmek rica edebilir miyim?’ dediğimde ‘Abi sen…’ şeklinde tanıyanlarla sık karşılaşıyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Aynı filmde 3 rol konuşsam farkına varmazsınız”
Seslendirmenin dışarıdan bakıldığında kolay bir şey gibi göründüğüne işaret eden Kobanbay, metni okumanın yeterli olmadığını, o metni yaşamak gerektiğini aktardı.
Kobanbay, her karaktere özel seslendirme yaptığının altını çizerek, şöyle devam etti:
“Aynı film içerisinde 3 rol konuşsam, siz bunun farkına varmazsınız. Her aktöre göre ses çalışıyorum tabii. Orijinalde duyduğumuz sese yakın bir şeyler çalışıyorum. Dublajda dil bilmek şart değildir, hangimiz bütün dilleri bilebiliriz. Ama dilbilimi diye bir şey var. Ona hakim olmak gerekir. Şahsen her dilde senkron tutturabilirim. Çinceden Almancaya. Adamın tavrından ne söylediğini anlayabiliyorum. Senkronu da o ritimde konuşmak gerekiyor. Daha hızlı konuşursanız ağız kalır, daha yavaş konuşursanız ağız artar. Göreviniz aynı zamanlamada, aynı enerjide aynı duyguda hareket etmek, o zaman eklemeye gerek kalmaz.”
Türkiye’de dublajın iyi bir seviyede olduğunu aktaran Kobanbay, “Fransa’da sinema filmleri genellikle dublajlı izlenir. Bu yüzden sektör gelişmiştir orada. Bir film 15 günde seslendiriliyor. Türkiye’de ise eskiden bir film bir günde seslendirilirdi. Buna rağmen biz pratik bir millet olduğumuz için, o bir günde bile başarılı bir ürün çıkartırdık. Artık bu sektörün ekonomisi de değer kazandığı için Türkiye’de dublajın çok iyi yapıldığını söyleyebiliriz. Bizde de bir günde yapılmıyor seslendirmeler. 10 güne yayılıyor işlerimiz.” dedi.
“Yeşilçam’da seslendirme sanatçılarının kaşesi vardı”
Sanatçı Kobanbay, son yıllarda global dijital platformların Türkiye pazarına girmesiyle sektörün genişlediğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Yeşilçam döneminde seslendirme sanatçılarının bir kaşesi vardı. Bu 3 saatlik bir süreydi. Bir seans ücreti belliydi ve o 3 saatte hiç stüdyoya girmeseniz bile siz kaşenizi alırdınız. Eğer 3 saati geçerse ona ‘yoğurtlu’ denirdi. Bir buçuk katını alırdınız. Yani işin bir karşılığı vardı. Daha sonra TRT seslendirmeleri de görece olarak buna yakın gitti fakat özel kanalların çoğalmasıyla iş bir anda çok aşağıya indi. 1990’lı yılların başından 2000’lerin sonuna doğru kalite düştü. Bu işi seven insanların, sektörün ayakta kalabilmesi için özveriyle çalıştığı bir dönem olarak tarif edebilirim o dönemi. Son olarak da dijital platformların Türkiye pazarına girmesiyle daha evrensel bir boyuta taşındı. Platformlarla birlikte teknik gelişim de arttı. Çünkü bütçe yükselince kalite de arttı. Stüdyolar da ona göre kendilerini düzenlemeye gidiyor. Bununla birlikte seslendirme stüdyoları birliği, oyuncular sendikasında seslendirme çalışma grubu da kuruldu.”
Dijital platformların ilk zamanlar çok yoğun bir taleple piyasaya girdiğini kaydeden Kobanbay, “Daha sonra biraz azalsa da yeni yapımlar geldikçe süreç devam ediyor. Hatta şimdi klasikleri de seslendirtmeye başladılar. Eski filmleri tekrar seslendiriyoruz. Hatta onların içerisinde gençlik yıllarımda seslendirdiğim ‘Graduate’ filminde Dustin Hoffman’ı tekrar seslendirdim. Platformlarda kısa diziler hızlı bir şekilde üretiliyor. Dünyanın her yerinden içerik üretiliyor. Eskiden sadece Amerikan filmlerini seslendirirdik dolayısıyla sektöre her zaman ilgi olacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.
Kobanbay, bugüne kadar yaklaşık 20 bin film seslendirdiğini söyleyerek, en severek konuştuğu filmin Roberto Benigni’nin “Hayat Güzeldir” (Life is Beautiful) olduğunu ifade etti.
Muhabir: Salih Şeref