‘Hayat sesinizi duyuyor’

Gülseren Budaycıoğlu yeni romanı “Kırmızı Pelerin”de Ali ve Ayşa’nın sarsıcı öyküsünü anlatıyor. Romanı taciz mağduru kadınlara armağan eden yazar, “Hayat sizin sesinizi duyuyor” diyor.

‘Hayat sesinizi duyuyor’
Yayınlama: 28.11.2022
A+
A-

Seray Şahinler – Romanları ve hikâyelerinden uyarlanan dizileriyle son yılların en çok konuşulan isimlerinden biri Gülseren Budaycıoğlu. Yaşanmış, gerçek hikâyelerden yola çıkarak toplumsal psikolojiye ayna tuttuğu işleriyle hem çok konuşuluyor hem çok tartışılıyor. Psikiyatride yarım asrı geride bırakan yazar yeni romanı “Kırmızı Pelerin”de bu kez enseste, taciz mağduru bir kıza ve birbirine eklenerek zincirleme travmaların kesitlerini sunarak “Bir kişi veya bir olay koskoca bir ailenin kaderine nasıl yön verir?” sorusuna odaklanıyor. Taciz kurbanı Ayşa ile şiddet mağduru Ali’nin hayata yeniden tutunma öyküsü bu. Yine çok sarsıcı, çok travmatik. Fakat gün sonunda yine umut için açık bir kapı bırakıyor.

Bu kez Ali ve Ayşa’nın serüvenini anlatmaya sizi iten şey neydi?

Anlatmak istediğim çok şey vardı. Yazmaya başlamadan önce hangi konuyu ve o konuyla birlikte neleri anlatmalıyım diye çok düşünürüm. Bir kitap çıkar ve hemen bir sonrakinin arayışına girerim. Babası zannettiği birinin tacizine uğrayan küçük bir çocuk var. Ensest ülkemizde ısrarla gizlense de ben meslek hayatım boyunca çok duydum bunları. İstedim ki bu konuyu en açık şekliyle ve o çocuğun en masum duygularıyla anlatayım. Böyle bir olay karşısında bu yaşta bir çocuk neler hisseder ve yaşananlar hayatına nasıl yansır konusunu işlemek istedim. Bir de çocuğu olmuyor diye “Nasıl olsa bir daha doğurursun” düşüncesiyle yakınındakilerin çocuklarını alan teyzeler, halalar var. Bunların kaderleri nasıl etkilediğini, bir babanın büyük bir ailenin kaderini nasıl değiştirdiğini göstermek istedim. Babaları, kızların hayatlarını yeniden yazıyor bu kitapta. Kızları mutlu olsun istemiyor çünkü kendi de hiç mutlu olmamış.

Yazdıklarınız insanları neden bu kadar yakalıyor?

İnsanların kendilerini yakalayabilmeleri benim kitapta ya da dizideki ilk hedefim. Kurgu karakter olsun istemiyorum hiçbir zaman. Çünkü çoğu insan empati yapıyor. Birine üzülüyor, şefkat duyuyor ya da anlayamadığı duyguları hissediyor. Böylece diplerde kalmış, bastırılmış bazı duyguları kitaplarda ya da dizilerde su yüzüne çıkarıyor. Farkındalık geliştirmek istiyorum. Görsün ki, fark etsin ki teşhisi koysun. Yüzleşip, başa çıkmaya gayret etsin. Başkaları üzerinden daha iyi görürüz kendi sorunlarımızı. Ben kimim sorusuna doğru cevap verebilmek için öncelikle biz kimiz sorusuna cevap verebilmek gerek.

Kitaplarınızda ve dizilerde “Bu kadarı da olmaz artık” dedikten sonra hep yeni bir sayfanın açıldığını görüyoruz. O travmaları yaşayanlara hayata yeniden başlamak, tutunmak, iyileşmek için yeni bir sayfa açtırıyorsunuz.

Kişi kendi hayatına, kaderine yön vermek ister ve çabalarsa hayat bu sesi duyuyor. O kişinin hayatında umulmadık, beklenmedik şeyler oluyor. Hastalar çok umutsuz gelir bize. Sonra yavaş yavaş kendileriyle barışmaya başlarlar, korkuları gitgide azalır. Yüzlerindeki ifade değişmeye başlar. Hayata umutla bakmaya başladıkları gün, hayat da kapısını çalmış gibi bu sesi duyar ve bütün kapıları açar. Bunu birçok hastamda gördüm. Hayat sesimizi duyuyor. Bilimsel bir yanı da var, başka türlü bakarsanız enerjiniz ve coşkunuz başka türlü olursa hayat bunun kokusunu alıyor.

“Bıraksalar tüm Türkiye’ye bakarım”

Dizileriniz çok fazla konuşuluyor, her diziniz gündem oluyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Hikâyenin gücüne çok inanıyorum. İnsanlara çok ciddi, bilimsel, psikiyatrik bilgiler veriyorum. Hikâyelerin beyne yazılma gücü çok güçlüdür. Bir konferans gibi değildir. Birinde bilgi birinde anı var. Önce tek tek baktım hastalara. Bana bıraksalar tüm Türkiye’ye bakarım. Çok severek yapan birisiyim bu işi. Ne yapmalıyım diye düşündümi önce kitap yazmaya karar verdim. İzleyene de o mesajları kodluyorum. Çok üzülüyorlar, ağlıyorlar ve “Oh, demek ki derine kadar indim” diyorum. Hikâyeler yoluyla bu konuda terapi görmüşler gibi. Psikiyatri bunun gücünü keşfetti. Batı dünyası da bununla uğraşıyor. Üzüntünün, acı bir olayı seyretmenin, onunla empati yapmanın özellikle Müslüman toplumlarda çok daha sağaltıcı gücü olduğunu söylüyor. 

Toplumsal olarak çok yaralıyız. Nasıl çıkarız buradan?

Kafamda bu konuda çok cevap var. Şuna çok güveniyorum: Halkımızın aslı bu değil. Çok iyi tanıyorum, 50 yıldır iliklerine kadar biliyorum; bir yanımız çok sevgi doludur, merhametli ve şefkatlidir. Çok saygılıdır. Diğer toplumlara göre çok daha kolay eskiye dönebiliriz. Toplum olarak her bireyin bu sorumluluğu üstlenmesi gerekiyor. Evden çıkıyorum, karşıma kim çıkarsa çıksın gülümseyeceğim, hatır soracağım, teşekkür edeceğim gibi küçük telkinlerin bu değişimde yeri çok büyük.

“Elini kullanmak istemiyor, ‘Kirlendi’ diyor”

Kitabın temelinde bir taciz vakası var. Son yıllarda gerek sosyal medya ifşaları gerek dünya genelindeki #meetoo hareketi bu konuyu hep gündemde tutuyor. Kitabınız bu mücadeleye nasıl hizmet edecek?

Bu işin küçüğü, büyüğü olmaz. Ülkemizde bunu yaşayan çok kadın, erkek, genç, çocuk var. Özellikle çocukları çok korkutan, yaralayan bir şey; sır gibi saklıyorlar içlerinde. Bir hastam vardı, yıllar önce bir erkek kötü niyetle yaklaşmış kendisine. Kadın evliliği boyunca o kadar mutsuz olmuş ki başını kaldıramıyor. Eşi bana getirmişti neden böyle diye. Altından bu çıktı. Elini kullanmak istemiyor, “Kirlendi” diyor. Bunu konuşmadan, dillendirmeden halledemeyiz. İnsanların psikiyatriye çok ihtiyacı var. Kitapları yazmaya da bu yüzden başladım. Herkes terapiye gidemiyor, biliyorsunuz ki pahalı bir şey. Bazı dizilerim için “Ben onu seyredemiyorum” diyenler oluyor. İşte en çok seyretmesi gerek kişiler onlar. Deli kelimesini anlamından çıkarmak istiyorum. Normali tarif et deseniz her türlü şeyi tanımlarım ama normal insan nasıl derseniz işte onu tarif etmek çok zor.

Kitaba da ismini veren ‘Kırmızı Pelerin’in imgesel bir atfı var…

Kırmızının hayatı, aşkı temsil ettiğini düşünürüm. Odamda da hep kırmızılar vardır. Güzelliklerin en şiddetli hâlidir. Pelerin çok kullanılan bir semboldür. Kimine güç kimine gizem katar. Pelerinin içine saklanıyormuş bu bahsettiğimiz kız. İnsanlar ile paylaşamadığı her şeyi onun içine gizliyor ve topluma başka bir yüzle çıkıyor. Orada kendi değil. Pelerine saklandığında daha güvenli ve cesur kız olarak çıkıyor karşımıza. Böyle kavramsal bir şey geliştiriyor kafasında.

sonbasin.com / Milliyet.com

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş